Ülkemiz açısından teknolojiye bakışta önemli şeyler (4)

7 dakika okuma süresi.

Uzakdoğu’nun başarılı ülkelerine baktığımızda bugünkü başarılara ulaşabilmek için “işbirliği içinde ulusal gurur kampanyaları” düzenledikleri ve bu yolda önemli emek sarf ettikleri  görülmektedir. Bunun yanında, yaşamın tüm alanlarında teknolojinin talep edilmesi daha ileri teknolojiler üretilmesinin yanı sıra bu alanda koordinasyonun gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır.

İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ
İşbirliği dediğimizde; aile içi bireylerden başlayıp, okul-aile birliği, şirketlerde şubeler arası birlik, üniversite-sanayi işbirliği, bakanlıklar arası birlik vb. geniş bir alanda ne büyük bir anlam taşıdığını görüp anlamamak mümkün değil. Peki, o zaman ülke olarak işbirliğini nasıl anlıyor ve yorumluyoruz diye bakmak gerekiyor. Bir de bu alanda kullanılan sihirli bir “sinerji” sözcüğü var ki TDK bunu “Bir sonuca katkısı olabilecek birkaç etkenin belirli bir etkileşim sonucunda elde ettiği ortak güç” olarak tarifliyor. Yani kısacası atalarımızın “Bir elin nesi var, iki elin sesi var”, “Birlikten kuvvet doğar” veya “Nerede birlik orada dirlik” diyerek bizi uyardığı deyişlerin yeni model tarifi. Eee, bu kadar özenle bir açıklama yapıldığına göre sözün bir önemi olmalı, değil mi?
Gel gelelim sonuç almada, verimi artırmada bunu gerçekleştirebiliyor muyuz? İsterseniz örneklerle durum tespiti yapıp, önerilerimizi sıralayalım...
Ortak çalışmaları halinde bilişim alanında daha büyük başarılara imza atmaları mümkün olan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığından başlayarak yepyeni bir yapılanmaya geçilmesi kaçınılmaz gözüküyor. Yakın geçmişte hayata geçirilen altyapının ortak kullanıma açılması (LLU) önemli bir adım olsa da yatırımcı operatörler ve bazı kuvvetli belediyeler hala kendi bilişim alanında altyapı yatırımlarına ayrı ayrı devam etmeyi hedef olarak görüyorlar. Ve inanılması güç ama çıkarılmış yönetmeliklere rağmen -İstanbul’da- 3 yıldır fiber optik altyapı kazılarına izin verilmiyor. Oysa fiber optik bilişim altyapısının olmazsa olmazı!
Bunun dışında, herhangi bir bedel talep etmeden BTK’ya yapılan ortak çalışma başvurularının cevapsız bırakılması sonucu bu kanalda işbirliği ümidini yitirmiş üniversiteler var. Geriye, üniversite-sanayi işbirliği kalıyor ki bunun boyutu başarılı birkaç öğrenciye burs sağlanmasıyla sınırlı kaldığı gibi inovatif Ar-Ge’den bahis yok.
Günümüzde uluslararası ticaretin artması, özellikle yükselmekte olan ülkelerde ekonomik bütünleşmenin derinleşmesi, üretim süreçlerinin coğrafi dağılımının gitgide daha ufak parçalara bölünmesi sonucunda küresel değer zincirlerinin daha da karmaşık bir yapı arz etmesi ve küreselleşmenin şimdiye dek görülmemiş bir hız ve ölçekte devam etmesi; “Rekabetçilik”, “Girişimcilik”, “Teknoloji, “Yenilikçilik-Yenileşim” ve “Ar-Ge” gibi kavramlara apayrı bir önem kazandırmaktadır.
Dünyanın küresel bir pazara dönüştüğü, ekonomi başta olmak üzere birçok alanda ülkeler arasında sınırların kalktığı ve bilginin, gücü tayin ettiği günümüz dünyasında, bilgiyi üreten ve ürettiği bilgiyi teknolojik ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde ürüne dönüştüren toplumlar, güçlü ülkeler haline gelmişlerdir. Gelişmekte olan ülkeleri ve gelişmiş ülkeleri, ‘Teknolojiyi üreten ülkeler’ ve ‘Teknolojiyi satın alan ülkeler’ olarak ikiye ayırmak mümkündür. Her yıl milyonlarca dolar ödeyerek, teknolojiyi transfer eden, Ar-Ge faaliyetlerine yeterince önem vermeyen ülkeler, ‘gelişmiş ülkeler’ sınıfına bir türlü geçememekte ve küresel rekabette de asla söz sahibi olamamaktadırlar.
Bizde de yeni yeni uygulanmaya başlayan “Hackathon” yarışmalarıyla 5-10 yazılımcının yaratılmış rahat bir ortam içinde 24 veya 48 saatliğine bir odaya kapanıp durmaksızın kod yazarak yaratıcı veya tamamlayıcı çalışmalara katılmaları, gelecekteki işbirlikleri hakkında umutları artıran az şeylerden biri denilebilir. Bu çalışmaların yaygınlaştırılması en büyük dileğimiz...

Teknoparklarda durum ne?
Teknoparklar ise ayrı bir dünya sanki. Büyük şirketler açısından önemli avantajlar getiren bu oluşum, küçük ve orta ölçekli şirketler için gerçek bir “savaşarak varolma” alanı. Düşünün, bu şirketlerin arasında işbirliğini sağlayacak bir düzenleme de yok. Oysa, teknoparklara alınırken birbirine destek olabilecek alanlarda ortak çalışma yapabilecek şirketler seçilse ve amaçlanan işbirliğinin tarifi yapılsa sonuç daha başarılı olmaz mı?
Ayrıca bu şirketlerin hakikaten Ar-Ge yapıp yapmadıkları da denetlenmiyor. Devletten alınan büyük desteğin bir bölümü üniversitelere aktarılsa sadece bir üniversitede yaklaşık 400 doktorant için destek sağlanabileceği konuşuluyor.
Unutulmamalıdır ki; sahip olduğumuz bilimsel ve teknolojik bilgi, rekabet gücümüzü hatta geleceğimizi belirlemektedir. Rekabet edebilme yeteneği, ekonomik kalkınmışlık seviyesini belirleyen önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Bu farkındalığın oluştuğu tüm ülkeler kıyasıya bir yarış içindedir. Hedef, küresel ekonomide söz sahibi olabilmek ve toplumsal refah seviyesini artırmaktır. Ülkemizde, bilgi ve yeni teknoloji üretme kabiliyetimizin, rekabet gücümüzü belirlediği göz önünde bulundurularak, Ar-Ge ve yenilikçilik faaliyetlerine daha fazla önem vermemiz gerektiği açıktır. Uzakdoğu’nun başarılı ülkelerine baktığımızda bugünkü başarılara ulaşabilmek için “işbirliği içinde ulusal gurur kampanyaları” düzenledikleri ve bu yolda önemli emek sarf ettikleri görülmektedir.
Bunun yanında, yaşamın tüm alanlarında teknolojinin talep edilmesi daha ileri teknolojiler üretilmesinin yanı sıra bu alanda koordinasyonun gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. Yapılan çalışmalarla kendi özgün teknolojisini üreten, bu teknolojiyi uluslararası pazarlarda markalara dönüştürebilen ülkeler, uluslararası ekonomik süreçlerde söz sahibi olmaktadırlar

Akıllı şehirler yaratmada nerelerdeyiz?
Akıllı şehirlerin oluşturulmasında en önemli gücü temsil eden yerel yönetimler arasında -bir çeşit rekabet sonucu- işbirliği yok denecek kadar az.
Bir belediyenin kendi kaynaklarını kullanarak tasarlattığı “Coğrafi Bilgi Sistemleri”nin işletimi bir başka belediye tarafından kullanılamıyor. Benzer uygulamalardan biri olan “Kent içi Ulaşım Bilgi Sistemi” cep telefonunuza yüklendiğinde o kentte kullanılabilirken diğer bir kent, daha önceden yapılmış ve olumlu sonuçları alınmış bu çalışmayı kullanmıyor. Belediyelerin yararlı işler yapmakta iyi niyetli olduklarını söylesek de kaynak israfında başı çektikleri de bir gerçek. Eğer “Bilişim Kentleri” oluşturulmak isteniyorsa bunun yolu -gerçek anlamda- Bilişim+Ulaşım+Enerji alanlarında bir işbirliği ve güç paylaşımından geçmelidir. Gelişmiş ülkelerdeki başarı; sadece devlet kurumları, belediyeler, üniversiteler, şirketlerle değil kullanıcıları bu çalışmalara ortak ederek sağlanmaktadır.
Sözü özlü bir anlatı ile bitirmenin yararlı olacağını düşünüyorum:
İki kurbağa süt güğümüne düşmüşler. Birisi biraz çırpınmış ve bakmış ki kurtulma ümidi yok, kendini bırakmış ve boğularak ölmüş. Öbürü çırpınmaya devam etmiş. Çırpınmış, çırpınmış, çırpınmış... Tam kollarındaki derman tükenecekken bir de bakmış ki süt, çırpınma nedeni ile tereyağına dönüşmüş. Tereyağının üstüne çıkıp, bir sıçrayışta güğümden dışarı atlarken de düşünmüş, “Acaba ikimiz birlikte çırpınsaydık daha mı erken kurtulurduk?”.
Ülke ve bireyler olarak “işbirliği içinde” daha refah yaşamayı öğrenmek ve yaratmak dileğiyle saygı ve sevgiler.