Hele de bizim gibi üretimde de ithal girdisi yüksek olan ülkeler için bu gerçek daha da fazla kendini hissettirir. Bunun tek çözümü ise katma değeri yüksek olan ürünü ülke içinde üretebilmekten geçer. Tek çare ise inovasyon ve araştırmadır. Bu noktadan sonra başrolde Ar-Ge yerini alır. Bu yüzden ülkeler Ar-Ge’ye dayalı ekonomi politikaları uygular ve Ar-Ge harcamalarını artırırlar. Gelişmiş ülkelerde GSMH içinde yüzde 2’nin üstünde seyreden ve yoğunluklu özel sektörün yaptığı Ar-Ge harcamalarından bahsedilirken, gelişmekte olan ülkeler de durum farklıdır. Gelinen noktada son 8 yılda araştırmacı sayısını yüzde 107 artırarak, bilim insanı artış hızında Avrupa`da ilk sıraya yükselen bir ülke olarak binde 8’lik Ar-Ge harcaması ve 40 teknoparkla yola devam eden ülkemiz için de katedilecek çok yol uzundur. Yeni Ar-Ge yasasıyla eksikler de olsa desteklerin artırıldığı ve 2023’te Ar-Ge harcamalarının yüzde 2,5 düzeyine çıkarılmasının hedeflendiği ülkemizde iyi olan taraf bilincin biraz daha arttığıdır. Akademisyenlerin girişimleri ile kurulan uluslararası projelerde yer alan şirketler, sayıları çok olmasa da Ar-Ge felsefesiyle yol alan başarılı işletmeler, yenilikçi fikirlerle kurulan küçük şirketler ve Türkiye’de sayıları artan ulusal ve uluslararası şirketlerin kurduğu Ar-Ge merkezleri de bu konuda önemli adımlardır. Biz de bu konuda katedecek yollarımıza rağmen ülkemizden farklı Ar-Ge manzaralarını, örnek şirketleri, akademisyenlerin adımlarının bazılarını sizlerle paylaşmak istedik.