2001 yılında normal bir dizüstü gibi görünmesine rağmen dokunmatik ekranı ve özel işletim sistemiyle dokunarak kullanabileceğiniz ilk Tablet PC kavramını tanıtan Microsoft, büyük ihtimalle gün gelip bu işin kaymağını en büyük rakibine kaptıracağının farkında değildi. Diğer bir deyişle tablet denen kavram aslında neredeyse 10 yıldır ne düşebilen, ne kalkabilen bir tasarım anlayışı olarak ortalıkta gezip duruyordu. Çeşitli şirketler tarafından piyasaya sürülen örnekler bir türlü istenen satış rakamlarına ulaşamıyor, ama ilginç bir şekilde kimse de bu iş olmadı diyerek kestirip atmak istemiyordu. Peki ne oldu bunca zamandır ortalıkta var olan bir kavram, üstelik inanılmaz bir kamuoyu merakını da beraberinde sürükleyerek bir anda patlayıverdi? İşin sırrı, temel olarak her iyi fikri hayata geçirmek için ideal zamanı kollamakta yatıyor. İdeal bi tablet yapısı ortaya koyabilmek için doğal bir akıcılıkla kullanılabilen dokunmatik ekranlara, ince, hafif ve güçlü bir tasarımı mümkün kılacak sistem bileşenlerine, küçük alanda uzun pil ömrü sunacak batarya paketlerine, küçük bir alanda kolayca uygulanabilen düşük güç tüketimli genişbant kablosuz iletişim olanaklarına, uygun bir maliyete ve belki de en önemlisi, kolayca tüketilebilecek biçimde sunulan yaygın bir içerik ağına ihtiyacınız var. Eğer Apple bunu örneğin bugün değil de 2006’da yapmaya çalışsaydı, kavramı ayakta tutmaya yarayan bacaklardan bazıları eksik kalacaktı.
Tüketime odaklı yeni bir anlayış geliyor
iPad’ın ortaya koyduğu tablet kavramı etkileyici ve kullanışlı görünmekle birlikte, beraberinde getirdiği aslında sadece bir teknolojik gelişimden ibaret değil. Yeni nesil tablet yaklaşımı, içerik üretenler ve sunanlar açısından da önemli bir dönüm noktasını simgeliyor. Çünkü bilgisayarlar ilk ortaya çıktıklarından beri içerik tüketimine hiç bu kadar odaklanmamışlardı. Zira tablet kavramı kendisini öncelikle bir bilgisayar değil, bir içerik tüketim platformu olarak konumlandırıyor. Örneğin iPad kendisini bir bilgisayar olarak değil, dilediğiniz an internet sayfaları arasında dolaşabileceğiniz, e-posta alıp gönderebileceğiniz, kitap okuyabileceğiniz, video izleyebileceğiniz, fotoğraflarınızı görüntüleyebileceğiniz bir platform olarak görmenizi istiyor. İçeriğe erişimin bu derece kolay hale gelmesi sadece donanım üreticilerinin değil, içerik sağlayıcılarının da çok yakın takibe alması gereken bir konu.
iPad’in duyurulması ve ilk anda hayal kırıklığı yaratmasını takiben birçok bilgisayar üreticisi Windows, Linux, hatta Android işletim sistemleriyle çalışan, bağlantılarından fonksiyonlarına tam bir PC gibi davranabilen tablet modellerini birbiri ardına duyurmaya başladılar. Çoğu teknik özellikler ve fonksiyon bakımından iPad’i geride bırakacağını iddia etse de, özünde hepsinin amacı aynı: Kolay taşınabilen, kolay kullanılan bir platform üzerinden kullanıcıların içerik ağlarına erişimini kolaylaştırmak ve içerik tüketimini artırmak.
Sırada neler var?
Bu sorunun yanıtını bazı küresel markalarla vermek mümkün: HP Slate, Dell Streak, Asus Eee Tablet, Compal Tablet, Notion Ink Adam, MSI, Quanta, ICD Vega... Bu markaların çoğu CES 2010’da tablet ürünleriyle boy gösterdi. Diğer yandan bazı dedikodulara göre Google ve HTC de tablet için çalışmalarını sürdürüyor.